Kusurları görmezden gelmek

Hepimiz, karşımızdaki insanların bizim gibi düşünmesini, bizim görüşlerimizi benimsemesini bekliyoruz. Sanki herkesin bize birer hizmetçiymiş gibi davranmasını istiyoruz. Ancak bu beklentilerimiz, çoğu zaman karşımızdakinin hoyratlığına ya da kırıcılığına tosluyor. Ve ne yapıyoruz? Hemen etiket yapıştırıyoruz: "Bu insan böyle, şunu yapıyor, şöyle davranıyor." Öfkeleniyoruz, yargılıyoruz. Ama bir an durup düşünelim: Seni anlıyorum. Bir insanın farklı duygular hissedip öfkelenmesi, tepkiler vermesi kadar doğal bir şey var mı? Aslında hepimizin, tüm insanlığın ortak bir sorunu var: Anlamayı reddetmek.
Hiçbir zaman bir insanı, bir durumu ya da içinde yaşadığımız kültür ve geleneklerin şekillendirdiği toplumları gerçekten anlamaya çalışmıyoruz. Çoğu zaman bu durumları “boş” ya da “faydasız” olarak nitelendirip geçiştiriyoruz. Oysa ben şuna inanıyorum: Bu durumları yeniden değerlendirmeli, onları değerli kılacak adımlar atmalıyız. Evet, anlamak zor bir iş. Anlamak, sorumluluk gerektirir. Ama ne yazık ki kimse bu sorumluluğu almak istemiyor. İnsanlığın farklılıklarına saygı duymaya, önyargılarla kandırılmak yerine sevmeye ihtiyacı var.
Her şeyi olduğu gibi kabullenmek yerine, daha iyiye ulaşmak için çaba göstermeliyiz. Her şeyi düzeltebilmek, güzelleştirmek için gücümüz var. Ancak biz, insanların güzel yanlarını görmek yerine, yalnızca eksikliklerine odaklanıyoruz. Allah’ın affedeceği kusurları, hataları görüp duruyoruz. Peki, ya o güzel taraflar? Ya insanların içindeki iyilik, sevgi, çaba?
Biraz durup düşünelim: Daha güzel işler yapmak için enerjimiz varken, neden hep kusurları görmekte ısrar ediyoruz? Belki de asıl mesele, kendimizi ve başkalarını sevmeyi öğrenmek. Çünkü ancak sevgiyle bakarsak, dünyayı ve insanları gerçekten anlayabiliriz.
Tufan Akçoru